9 Şubat 2012 Perşembe

Alel-l-acaib



Konuşmak ne kadar basitti oysa ki...

Kelimeler döküldükçe dökülmüştü, neyse oydu düşünceler. Bildiklerine yeni anlamlar katabiliyor insan, doğrularını değiştirmeden. Konuşmak düşünmeden...İçinden geldiği gibi...Karşısına öyle birini almak ister. Konudan konuya atlamak, saatlerce, garipsemeden. Hep düşündüklerini başkası söylesin, hatta ona tercüman olsun ister bazen.

Döküldükçe birikmişti...

Çok farklıydı konuşurken, bambaşkaydı yüzyüze. Değer veriyor gibi çoğu şeye ama önemsemiyor sonradan. Sevdiği şeyler vardı, yapmak istediği; denemedi bile yapmayı. İstemiyordu belki de yapmayı, belki de sevmiyordu bile...Ha bir de sevmedikleri...Kendi yaptıklarıydı aslında zaman zaman farkında olmadan. Sadece konuşurken mi farkındaydı çoğu şeyin?

Belki de sadece konuşmayı seviyordu...

Konuşurken daha bir seviyordu kendini, karşısındakini, bahsettiklerini. Sözünde durmayı da seviyordu gerçi, öyle söylüyordu. Sözünde durduğunu görmek mutluluk verici olurdu. Unutmuştu sözlerini. O sözler, kendi zihninden çıkmamış da, sadece eline tutuşturulmuş replikler gibi.

Verdiği değeri, harcadığı zamanı kısıyor insan kimi zaman. Fazla buluyor, gerek duymuyor bir süre sonra. Yanlış anlaşılmasından da korkuyor zaman zaman. Sevmem diyen insanın bile sevmekten vazgeçemediği ilgi, soğuk bir rüzgara dönüşüp uzaklara fırlatıyor.

İnsan kimle konuştuğunu unutuyor böyle olunca...

Anlık değişimler, garipsenmeyecek  gibi değil; birdenbire ama hiçbir şey yokmuş gibi. Ve olmamış... Farkında bile değilmiş ve hatta hiç önemsememiş. Durup düşündürüyor..

Büyütülcek bir şey yok, garipsiyorum...
Hoş şeyler aniden sinir bozucu gelmeye başlayınca, her seferinde ilk defa olmuşcasına! garipsiyorum. 

Umursamamak mı en iyisi?

Hem o zaman dert etmiyorsun böyle 'küçük' şeyleri. Farkında olup olmadığı da meçhul, hayır bir şey de söyleyemiyorsunki. ' Ee iyiydi böyle, niye değişti?' Ne saçma! Ya da biraz zaman sonra 'umursamazmış demekki' diyeceksin. Bu kadar çok anlam veremediği şey varken insanın, karşındakinin mutlak denge içerisinde olmasını nasıl beklersin? 



" Ama gene de bir iştir beklemek, bekleyecek bir şeyi olmamaktır korkunç olan."






    

3 Şubat 2012 Cuma

Ayaza Bir Adım

     
                                           
          Hava soğukmuş. Dışarı çıkmadım bugün, üşümedim o yüzden; bütün gün evdeydim, sadece birkaç kez dışarıya baktım. Soğuk gibiydi içeriden bakınca ama üşümedim, hatta camı açtım bir sefer hava almak için, içime çektim ayazı derin derin. Hoşuma gitti soğuk, birkaç dakika camın kenarına ilişip etrafı seyrettim.. Birden ürperdim kapattım camı. Hava soğukmuş. Dışarıya çıkmaya çekindim, ya üşürsem? Zaten üşeniyordum çıkmaya.
      
         Birkaç telefon görüşmesinde havanın soğukluğundan bahsettik dışarıdaki arkadaşlarla, sucuyu gördüm kapıda gün içinde, elleri soğuktan yanmıştı, babam geldi akşam belli ki içine işlemişti soğuk. evet biliyorum hava soğuktu bugün ama ben hissetmedim. Duyduklarım ve gördüklerim yetmedi hissetmek için. Kimi zaman yetinmeye çalıştım onlarla, evet belki de bir şey kaybetmedim ama ya kazanamadıklarım...Kim bilebilir.


        Her zaman bahanelerimiz vardır kaçırdıklarımız için. Onlara sığınmak kötüdür demiyorum hatta çoğu zaman çok daha iyi olabilir. Yetinmeyi bilmek midir bu yoksa fazlasını istemeye korkmak mı? Bir adım atmak ne kadar kolaysa farkında değilken , o adım düşüncelerimize hapsolur bazen. Ya düşüncelerimiz? Sonu olmayan bir denizde durmadan ileriye yüzmek gibi, yorulacağını bilmezmiş gibi. Ama bıkmadan usanmadan yılmadan...İnanmak gerek! Bir adım atmak için. İstemek gerek! Devam edebilmek için. Sabretmek gerek! Gerçekleşsin istiyorsan..Ve farkında olmalısın gerçeklerin, çoğu zaman anlamak gerek. Umursamazsan gerçekleri dağılır isyan edersin. İsyan etmek kolaydır aslında.


       İsyan edebilirim şu anda bir takım şeylere. İsyan ediyorum ulan! böyle olmadı tabi ama edilesi çok şey var. Neden ki? Çünkü biz soğuk havalarda dışarı çıkmaya üşenirken, tabiri caizse göt kesen soğuklarda koşa koşa dışarı çıkmak isteriz ve istemek yeter o an. atarız kendimizi soğuğun ortasına bok varmış gibi. Eee sonra? Sonra çözüm yolları ararız ısınmak için, her şey tıkırında gitmezse sabrımızı kaybederiz, farkında olmayız ve bizi zorla atmışlar gibi basarız isyan çığlığını. Halbuki soğuk havanın farkındalığını yitirmeden şöyle bir dolaşıp dönsek, sonra sabretsek, beklesek havanın biraz ısınmasını. Soğuğu hissetmemek değil bu ama bir hiç uğruna iliklerime işlemesini de istemiyorum. Dışarıdayım havayı hissetmek için, bir kaç adım atıyorum istediğim için, gerçekten. Her zaman gerçekten isteyip istemediğini anlayamıyor insan. Hazır  istiyorken biraz soğuğu hak etmiş sayılırım; üşüdüğüm için pişman da olmayacağım, ama farkındayım, bu yüzden soğuktan da donmayacağım. Sadece koşa koşa dönmek istemiyorum. Ellerimi cebimden çıkarmasam da buz kesen ellerimi ısıtmak zaman alabiliyor.